Geçen hafta yazımızda da belirttiğimiz gibi bu hafta yapmış olduğumuz seyahat vesilesi ile bazı konulara değineceğiz. Demiştik ki akraba ilişkilerinde ve dolayısıyla toplumsal ilişkilerde yozlaşma ve yabancılaşma meydana geliyor. Bunun önlenmesinin en önemli yolu ise ilişkileri canlı ve diri tutmakla olacaktır.
Bu hafta ise işin buna bağlı olarak da sayabileceğimiz başka boyutunu ele alacağız. Dünya değişiyor, biz değişmezsek veya bu değişime ayak uydurmazsak ayakta kalamayız. Yani birilerinin dediği gibi küreselleşen dünyada değişim şart. Değişimin gerekliliği herkes kabul etmiş durumda. Bu bahsedeceklerim değişimle alakası olmayan durumlar olduğunu düşünüyorum.
Kültür; bir toplumun geçmişten bugüne taşıdığı maddi ve manevi değerleridir. Bu manada kültür bir toplumun hafızasıdır. Kültürünüzü kaybederseniz hafızanızı da kaybedersiniz. Hafızasını kaybeden toplum hem kendini tanıyamaz hem de kendini dışarıda tanıtamaz. Sosyal yönden kabulü mümkün olmaz.
Kültürü oluşturan en önemli öğelerden birisi manevi değerlerdir. Bir ülkede kültürel yozlaşmayı hedefliyorsanız o ülkenin manevi dinamikleri ile oynamanız gerekir. Bozduğunuz her özellik yerine yenisini koymanızla sonuçlanacaktır. Her ortaya koyduğunuz değer, sizi yeni kültür paktına sokacaktır. Bu sayede kuşaklar arası çatışmalar artacaktır.
Düğünler her kültürün farklı olarak icra ettiği sosyal olaylardır. Yani farklılıkların olması çok tabiidir. Bu sayede kültürel farklar da ortaya çıkmış olur. Lakin son zamanlarda gördüğümüz düğünlerde bu kültürel farkı bulamıyoruz. Şu konuda değişimi anlayabiliriz. Eskiden köy düğünleri vardı şimdi ise köy hayatı diye bir yaşam tarzı neredeyse kalmadığı için o düğünler neredeyse tarihe karışmış durumdadır. İşte doğal olarak değişim dediğimiz olay budur. Küreselleşen dünyada bunun önüne geçilemiyor. Sürekli şehirlerde yığılan bir toplum haline doğru gidiyoruz. Bu münasebetle köy düğünlerinin güzelliği ve özelliği kaybolmaktadır. Bu kültürel hasletimizi kaybetmek durumunda kalıyoruz.
Yeni kültürel öğemiz salon düğünleri olmuş durumda. Şunu bir bakış açısı olarak tavsiye ederim âcizane sizlere. Hiç tanımadığınız bir düğünün salonuna gidin ve toplumdaki değişim mi diyeceksiniz, dönüşüm mü diyeceksiniz ya da yozlaşma mı diyeceksiniz hepsini görürsünüz. Elbette herkesin yaşam tarzı kendisinedir. Burada en muhafazakârını da görürsünüz, ‘’en modernini’’ de görürsünüz. Buraya kadar tamam. Hiçbir itirazım yok. Modern tabir ettiğimiz kişilerin yanında kendilerinin yaşam tarzlarını yansıtan çocukları bulunuyor. Bu da kendi açılarından doğru sayılabilir. Fakat en garibi mütedeyyin olarak, muhafazakâr olarak bildiklerimizin yanında kendilerine yabancı çocuklarının olması garipsenecek bir durum olarak göze çarpıyor. Eğer annesi doğru ise kızı yanlış; yok eğer kızı doğru ise annesi yanlış bir tarzı hayat içinde.
Ben burada asla kimsenin yaşamına müdahaleden edilmesinden söz etmiyorum. Benim dediğim kuşaklar arasında bu oluşan uçurumun nedenleridir. Kâinatta hiçbir şey boşluk kabul etmez. Boş bırakılan yeri birileri doldurur. Bu biraz da dünyevileşmeye duyduğumuz hevesten kaynaklanıyor gibi geliyor bana. Ya da aslında yaşanılanlar baskı ile yaşanmıştı. Şimdi baskı yok herkes istediği gibi serbest yaşayabiliyor.
Bence iki durum da sağlıklı değildir. Kendisi muhafazakâr olanların çoğu geçmişin bir aktarıcısı oldular. Bilereke ya da bilmeyerek bir taşıyıcı oldular. Bunların çocukları ise bu hayat tarzını beğenmeyerek yani onları taklit etmeyerek modern hayatsın yaşam tarzını taklit ettiler. Onu da bilerek yapmadılar. Sadece onlara öykünmeden başka bir şey değildir. Şayet muhafazakâr kesimde oluşan bu yabancılık eğitim sayesinde olsaydı. Böyle farklı ikircikli bir yapı oluşmazdı. Taklidi bir yaşamdan tahkiki bir yaşama geçilmedikçe bu gibi farklılaşmayı göreceğiz. Garip olan şu anası çarşaf gibi kendini bir giyim tarzı ile sınırlandıran birinin kızının yanında açık giysi ile gezmesidir. Bilmiyorum bu bana garip geliyor. Yoksa herkes istediği gibi giyinmesi tamamen onların bileceği bir iştir. Kültürel değerlerimizi aktaramıyorsak, başkaları bize kendi değerlerini aktarır. Kendi gibi yaşayamayanlar başkaları gibi yaşamak zorunda kalıyorlar. Bu manada ‘’ Anasına bak kızını al.’’ atasözü tarihe mi karışıyor?
mühim değil 14 Yıl Önce
bunun sebebi o çarşaflı anaya babanın gösterdiği saygı ve hürmet eksikliğii,kendini özel hissettirmeme,başka okumuş saygıdeğer açık hanımefendilere hitap tarzıyla alakası olmayan aşağılayıcı ve erkek egemen, sevgiden, ilgiden yoksun ,dışa özençli karadeniz erkeği üslubu olabilir mi?
İBRAHİM TURAN 14 Yıl Önce
İzzet bey tespitiniz acı ama gerçek. Geneli bırakalım yerel olarak Of'tan bahsedelim. Of aynı sizin söyledğiniz gibi olmuş. Sadece düğünlerde değil. Normal hayattada öyle. Tabiki kimse kimseye karışamaz. Ama kapak ta biraz tencereye uysun benzesin. Kıza bakıyorsun gayet açık giyinmiş. Birde bakıyorsun ötelerden türbanlı, pardösülü annesi geliyor. İnsan utanıyor bunları gömeye. Peki o aileler yakıştırıyorlarmı kendilerine. Ne demeli bilmiyorum.
süleyman 14 Yıl Önce
Bu başlığın aynısını üç gün önce arkadaş ortamında kullanmıştırm. Çok güzel kapanmış bir annenin yanında dekolte giymiş kızını görünce anasına bak kızını alma demiştim. Sizinde kullanmanız tesadüf olmuş. Bence sorunun kaynağı baskıcı ortamda yetişen annenin istemeden muhafazakar bir yaşam tarzını yaşıyor olması ve kızında kendi istediklerini uygulamasıdır. Eğer o ana kendisi isteyerek o muhafazakar yaşamı seçseydi inanın kızınada mutlaka bunu yaşatırdı.
yasemin çelikbilek 14 Yıl Önce
türkiye her alanda olduğu gibi büyük bir dönüşüm içinde. bu dönüşümden kadınlar da nasibini alıyor. bu geçiş dönemlerinden kadınlar da nasibini alıyor tabi ki. kızlarımıza bir hedef belirleyemiyoruz. eğitim almak, eğitim almaya çalışmak, kendilerini yetiştirmek, kitap okumak gibi hedefleri yok. onlar televizyonda gördükleri ablaları gibi olmak arzusundalar. hal böyle olunca, bu çelişkiler ortaya çıkıyor.. her bayan, pardesü giymek veya başörtüsü takmak zorunda değil. ama herkes toplum içinde edepli bir giyim şekline bürünmek zorunda. kadıınlarımız, toplum içine karıştıklarında, gerek dış görünümleriyle, gerekse davranışlarıyla, kendi mahremiyetlerini gizlemeli. kızlarımıza örtünmeyi, sadece dıştan değil, içten de olması gerektiğini öğretmeliyiz. bu da yasaklamayla olmaz. herkes kendi kızına bir hedef çizer.biri sporcu olur, biri sanatçı olur, biri mühendis, biri yazın çay toplar,kışın spora gider veya kuran kursuna gider.arapça, ingilizce kursuna gider.kendini ispat edeceği yön değişir