“Allah onu (insanı) hangi şeyden yarattı? Onu, küçük bir nutfeden yaratıp ona özel bir şekil vermiştir. Sonra ona dünyaya geliş yolunu kolaylaştırmıştır. Sonra ona ölümü vermiş ve kabre koydurmuştur. Sonra dilediği zaman onu yeniden diriltecektir.”(abese suresi 18-22)
Yakınlarımızdan ve dostlarımızdan birçoğu, şimdi âhiret âleminin ilk durağı olan kabirlerinde bizi beklemektedirler. Bizde onların yanına gideceğiz. Bir insanın ölmüş olan yakınlarını, dostlarını, sevdiklerini ve hayatı birlikte paylaştığı arkadaşlarını unutması, mümkün değildir. Her insan fırsat buldukça onları yâd etmek ve onlarla olan münasebetini, bir şekilde sürdürmek ister. Bunun için onların kabirlerini ziyaret etmeyi bir vefa borcu bilir ve bu ziyaretlerle de vicdanı bir teselli bulur.
Kabir ziyareti, kabirlerin yapılış tarihi kadar eskidir. Yani yeryüzünde kabir yapımına başlanıldığından beri insanlar kabirleri çeşitli maksatlarla ziyaret etmektedirler. Kabirlere “ziyaret edilen yer” anlamında mezar isminin verilmesi de buraların insanlar tarafından çok ziyaret edildiğini göstermektedir.
İnsanlar, önceleri aralarından ayrılan, kabre koydukları sevdiklerini hatırlamak ve onlara faydalı olmak maksadıyla kabirleri ziyaret ederlerken, daha sonra bu ziyaretlere pek çok batıl ve hurafe şeyler karışmış, insanlar, şeytanın da yardımıyla gün gelmiş Allah’ı unutarak mezarlara tapar duruma gelmişlerdir. Zaman zaman başı darda kalanlar, kabirlere koşmuşlar, dertlerine deva aramışlar, bilhassa atalarının ve büyük şahsiyetlerin mezarlarını ziyaret ederek onlardan medet ummuşlardır. İşte bu türlü hareketler, insanları şirke ve puta tapıcılığa götürmüştür.
İslâm’ın geldiği dönemde de insanlar arasında bu türlü uygulamalar yaygın olduğundan Hz. Peygamber, İslâm’ın ilk yıllarında müminlere kabir ziyaretini yasaklamıştır. Ne zaman ki, tevhid inancı müslümanların kalbine iyice yerleşip, İslâm esaslarına bağlılık ve Allah’tan başkasından yardım istememe ve yalnız O’na ibadet etme prensibi bütün inananların kalbinde kökleşince, müminlere kabir ziyareti izni verilmiştir.
Peygamber Efendimiz zamanında kabirler bu şekilde ziyaret edilir, ölüye selâm verilip yine ölü ve diriler için dua edilirdi. Ziyaretçilerin gayesi, ölülerin affına vesile olmak ve onlardan ibret almaktı. O devirde herhangi bir kabrin yanına, bilhassa kendisi için dua etmek üzere, kimse varmazdı.
Artık, evlenemediği, çocuğu olmadığı, ya da yaşamadığı, kocasıyla geçinemediği vs. şeyler için, orada buradaki türbelere giden, Hıristiyan âdetlerine uyarak, mum yakan, purçuk bağlayan, seker dağıtan, mürüvvet arayan insanların sayısı her geçen gün artmaktadır. Ne yazık ki bu durum sanki insanların cahilliye öncesindeki duruma süründüklerini ortaya koymaktadır.
Netice olarak diyebiliriz ki, İslâm’da hurafelerin çok yaygınlaştığı alanlardan biri de kabir ziyaretidir. Bu konudaki hurafelerden ancak, Hz. Peygamber’in gerçek sünnetini öğrenip uygulayarak kurtulabiliriz. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.v), biz müslümanlara en güzel örnek ve rehberdir.