Yaşasın benim adaletim(!)

 Ülke olarak çok büyük imtihanlardan geçmeye devam ediyoruz. Sözlerimizle mangalda kül bırakmıyoruz. Söze gelince herkes ülkeyi en çok kendi seviyor ülkenin gerçek sahibinin kendi olduğunu sanıyor. Sanırım bu mantık kendi dünyasının dışına çıkamamaktan kaynaklanıyor. Bir de duygularla hareket etmek makul olmayı engelliyor. Bazen gerçekler öyle hal alıyor ki şaşırmamak, isyan etmemek içten bile değildir. İnsan böyle zamanlarda akıllara ziyan bir durum demekten kendini alamıyor.

  

Acı düştüğü yeri yakıyor maalesef. Acılar arttıkça da sağlıklı düşünme yetisi de kayboluyor insanın. 15 Temmuz Çok Uluslu Darbe Girişimi ülkemizin bütün yapısında derin yaralar açtı. Açılan bu yaraların sarılması öyle kolay kolay olmayacağını her platformda söylüyoruz, söylemeye devam edeceğiz. 15 Temmuz ihanetini değişik şekillerde işledik. Bu gidişle çok daha işleyeceğiz. Bu sefer olayın beşeri boyutunu işlemeye çalışacağız. Sosyal bünyemizde açtığı yaralardan bahsedeceğiz.

  

Hiç kuşku yok ki uluslararası bir operasyondu 15 Temmuz Çok Uluslu Darbe Girişimi. Bu darbe girişimi elbette yerel unsurlar olmadan başarılamazdı. Yerel unsurlar kullanmak gerekliydi ki toplumun dini hassasiyetlerini kullanıp büyüyen sözüm ona cemaat olarak bilinen FETÖ bulundu. Kullanılan bu unsurlar ülkenin elinden çok büyük bir yetişmiş insan gücünün bir anda heba edilmesine neden oldu. Heba edilen, şeytana uymuş, çoğunluğu masum insanlar kalkınma hamleleri yapan Türkiye için büyük kayıp olduğunu düşünüyorum. Çünkü her ne kadar örgütle bağlantısı olsa da bu insanlar ülkemizin büyük emekler vererek yetiştirdiği önemli yetişmiş insan gücünü oluşturuyor. Bir anda bunların yok sayılması ülkemiz için önemli kayıplar anlamına geliyor. Tıpkı Çanakkale Cephesinde kaybettiğimiz üniversite ve lisede okuyan öğrencilerin kayıpları gibidir. Orada kaybedilen binlerce genç yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde ihtiyaç duyulan yetişmiş insan gücüne neden oldu. İnanıyorum ki eğer Çanakkale’de böyle ülkenin yarınlarını kuracak gençler cephede şehit olmamış olsalardı yeni cumhuriyet daha sağlam ve daha kendine güvenli bir şekilde kurulacaktı.

 

Bugün ise ülkenin dört bir yanından, Anadolu’nun en ücra köşelerinden bin bir yoksulluğa göğüs germiş; 3-5 yumurta satarak, hayvanından artırdığı süt, yağ, peyniri satarak çocuklarını okutan vatandaşların hali nice olmuş. Yoksulluk, kimsesizlik, yaban ellerde güvensizlik sebebiyle onlara açılan kolları şefkatli birer liman olarak görmeleri nedeniyle FETÖ’nün eline düşen bu insanlar ve aileleri çaresiz ve her birerlerinin evleri cenaze evine dönüşmüş durumdadır.  Yıllarca devletin boş bıraktığı alanı dolduran FETÖ’ye kayan ve onun elinde adeta tutsak olan bu insanlar ve ailelerinin yaşadıkları travmalar ileride devlete daha büyük sıkıntılar açacağını düşünüyorum. Milletin düşmanları, millete silah sıkanlar, aklını örgüte kiraya verip örgütün masum olduğunu düşünenler için şeriatın kestiği parmak acımaz diyorum. Hak ettikleri cezayı almalarını diliyorum.

 

Yalnız bir nevi kaderin mahkum ettiği, bir şekilde örgütle yolu kesişenlere topyeküncü muamele belki bugünü kurtarabilir ancak yarına devlete ve millete kapanmayacak derin yaralar açabilir. Örgütün çarkına takılmış bir kişinin tüm sülalesinin suçlu görülmesi ve suçlu muamele edilmesi hakkaniyetle ne kadar bağdaşır? Masumiyet karinesi işletilmeden vurulan her suçlu damgası toplumsal barışı dinamitlemek anlamına gelir. İntikamcı anlayıştan uzak, adalet düsturuyla yaklaşım sorunların çözümünde temel yaklaşım olmalıdır. Güçlü olanın, adamı olanın işini görebildiği ve de buna  inanıldığında ise adalet zaten doğmamış, ölmüş  demektir. Son zamanlarda mağdurların büyük umut bağladığı Olağanüstü Hal Komisyonları gerekli hassasiyeti göstermelidir. Komisyon güç dengesine değil hak dengesine dikkat etmelidir. Hakkaniyet damarı kuruyunca toplumsal barışta ölmeye başlar.

 

Devlete ve millete pusu kuran, bunun bir tarafında bulunan, devleti ve milleti çökertmeye çalışanlar en ağır cezaya çarptırılması gerektiğini hep söyledik, söylemeye devam edeceğiz. Ülkenin birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğu bu dönemde yolu şeytani örgütle hasbel kader buluşanları istisnasız suçlu görmek ve hapiste tutmak bu amaca hizmet etmez. Aksine pusulasını şaşırmış, dışarıda oynanan oyunlara figüranlık görevini üstlenen ana muhalefetin taraftarını güçlendirmek olur. Çünkü artık kaybetmişliğin, ötekileştirilmişliğin verdiği duyguyla aynı dili kullanmaya aynı söylemlerde bulunmaya daha da ilerisi aynı kanalları izlemeye başlamışlar.

 

Kurunun yanında yaş da yanmasın. Kandırılmış adeta kader mahkûmu olmuş insanlarla darbeyi yapanları bir tutup yaşamalarına fırsat verilmediğinde örgütü değil halk cezalandırmış olur. Adamına göre muamele öldürür, hatasına göre adalet güldürür. Bakışımız Yahudiler gibi olmasın. Yahudiler, işledikleri tüm günahları bir keçiye ya da  bir tavuğa yükleyip onları öldürünce günahlarından kurtulduklarını sanmaları nasıl ki günahlarını silmezse. Bu işin içinde asıl suçlu olan kesim cezalandırılmadan adaleti tesis ettik diye  efelenmeler de adaleti getirmez. Örgüte büyük kolaylıklar sağlayan, yıllarca semirmesini sağlayan siyasi ayağa dokunmadan  gerçekten örgütle mücadele ediyorum algısı oluşturulamaz. Sağlıklı ve güçlü bir Türkiye için hızlı, adaletli ve suçluya odaklanan bir yargılama yapılmalı. Mağdurlar ve mağrurlar doğuran adalet toplumu öldürür. Şimdi sormak gerekir ki FETÖ ile mücadelede neredeyiz? diye.

 

YORUM EKLE

banner81

banner22

banner21

banner24