Türkiye için yarın daha güzel olacak

Ateş altında yaşamak, ateşte yanmak hayatımızın bir parçası olmuş. Biz ne kadar uzak durmaya çalışsak da olmuyor. Yakından, uzaktan bir yerlerden bir kıvılcım çakılıyor ve ateş çemberinde buluveriyoruz kendimizi. Belki alınan tedbir sayesinde olacak, daha önceleri  olduğu  gibi bütünü sarmasa de yine de acıları sarıyor dört bir yanımızı. Alışık olmamız yaşanan süreçte daha itidalli tutum takınmamızı sağlıyor.

 

Kaypak ve acılarla dolu bir coğrafya içinde yaşadığımızı düşündüğümüzde etrafımızda yaşanacak her olay ve değişim bölgemizi ve dünyayı etkiliyor. Ateşi yakanın kimin olduğunun çok da önemli olmadığı zaman dilimlerini yaşadığımızı söylemeliyiz. Önemli olan yakılan ateşte kimlerin yandığıdır. Sonuç olarak birileri ateşi yakıyor ve hep biz yanıyoruz. Maşayı değil maşayı tutan eli bulmalı, o eli kırmalıyız. Kıramadığımızda ise daha çok yangınlar yaşarız.

 

Son zamanlarda yaşadığımız hadiseler bize gösteriyor ki Batı yine birilerinin elini tutarak iş görüyor. Yıllardır dünyanın dört bir yanında kan ve gözyaşı akıyor. Bu ise Batılının umurunda değil. Niye umurunda olsun ki zaten olayları çıkaran kendisi. Şimdi tam da her şeyin yoluna girmeye başladığı bir dönemde sokaklar ateş yerine dönüştürülüyorsa ülke olarak doğru şey yaptığımızı anlayabiliriz. Başımıza gelen sıkıntılar aslında doğru yolda olduğumuzun işaretidir diyerek bu sıkıntıları da aşarsak  yeni kapılar ve umutlar bizimdir demek.

 

İnsaf ve vicdan insan için güzel hasletlerdir. İnsafını ve vicdanını kaybedenler insanlığını da kaybetmiş sayılırlar. Türkiye dün Saddam’dan kaçan Kürtlere kucak açtı. Bugün de yaklaşık 2 milyon Kürt ve diğer etnik kimlikten insanlar Esed’in ve IŞID’ın   zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığındı. Türkiye yine büyüklüğünü gösterdi ve onlara sınırlarını açtı. Bu bizim millet olarak geçmişten aldığımız millet terbiyemizdir. Bu zamana kadar Türkiye’nin  nakdi harcaması 4 milyar doları geçti. Kendi canavarını kendi inşa eden Batı için sıkıntı enerji güvenliğinin tehdit altında olmasıdır. ABD ve Avrupa’nın kırmızı çizgisi olan enerji güvenliği tehlikeye düşünce hep birlikte harekete geçtiler. Ne zaman ki petrol kuyuları tehliye girdi hemen harekete geçildi. Medeniyetlerin nüvesinde çıkar ve emperyalizim olanların farklı düşünmeleri de beklenmezdi zaten. Biz onca mülteciyi bakarken utanmaz Danimarka bin kadar mülteciyi bakamayıp bize teklif etmesi bile her şeyi net anlatıyor.

 

Bundan 100 yıl önce masa başında çizilen sınırlar ve kurulan devletler için bu gidiş hiç de iyiyye alamet değildir. Kobani diye bir gündem ile bir taşla bir çok kuş vurmayı amaçlayanlar ilk önce Türkiye’nin bölgesel güç olması yönündeki hızını kesme niyetinde olduğunu bir kez daha gösterdi. Elindeki imkânları kullanarak Kobani’den kaçanlara kapısını açtı. Bu da yetmezmiş gibi bu konuda askere yaşanan problemden dolayı tezkere verildi. Gerekirse en kısa sürede müdahale yapmak için  TBMM’den yetki alan asker hazırlıklarını yapıyor. Yıllarca ihmal edilen, insan olmanı gereği verilmeyen hakların verilmesiyle birlik ve beraberliğin daha sağlamlaşmaya başlamasını içeriden ve dışarıdan birilerini rahatsız etmiş ki Kobani bahanesiyle Türkiye ateş yerine çevrilmek istenmiş. Devletin yapması gerekenleri yaptığı bir durumda bu olayların çıkarılması tamamen gerçek dışı konuyla alakasız şeylerdir. Yoksa Kobani sürecinde PKK’ya meşruiyet mi kazandırılacak? Bölgede  Kürtler için siyasi özel alan mı tahsis edilecek. Dışarıdan taşınan su bu değirmeni döndürmez bunu en iyi de Kürt kardeşlerimiz bilmelidir.

 

Tüm riskleri alan Türkiye Konjektörün olumsuz etkileriyle başına büyük dert almışa benziyor. BDP ve yaşanan son olaylar da seçim sırasında elde ettiği toplumsal kabul görünüş düşüncesini kaybetti. Devlet bu kadar çırpınırken meşrutiyetini ve inandırıcılığını kaybetti S. Demirtaş.  Çapulcularını sokağa salan, kamunun malını yağmalatan zihniyetten barış sözcüklerinin hiçbir kıymeti harbiyesi kalmamıştır. Çözüm süreci bir insanlık ve kardeşlik süreci olarak görüldü tarafımızdan. Bunu istemeyip yıllarca mağdur edebiyatı yaptıkları gibi aynı şeye sarılmak istemelerini şimdi daha iyi anlıyoruz. Mağdur rolünü artık oynayamayacaklar. Ya halkın temsilcisi olacaklar ya da malum çevrelerle bir olup tarih olacaklar.

 

Çözüm sürecine insanlık süreci diyoruz. Devlet vatandaşlarına insanca yaşama hakkı tanımalıdır. Asi olanı da ayırıp cezasını vermelidir. Hukuksuzluğa eyvallah diyemeyiz. Bu saatten sonra suçlu bellidir. Süreci baltalayan suçludur. Kürtler bunlara pirim vermemelidir. Bu süreci PKK değil halk eline alıp yürütmelidir. Zor günler yaşıyoruz. Her zorluğun peşinden bir kolaylık ve aydınlık gelir biliyor ve inanıyoruz. Yarın daha güzel olacak. Türkiye hak ettiği yere yaklaştıkça hak ettiklerini aldıkça bölge ve dünya daha huzurlu olacak.


YORUM EKLE

banner81

banner22

banner21

banner24