Mevlid-i Nebi ve Peygamberimizin Örnekliliği

Sevgili Peygamberimizin doğduğu ayın içindeyiz. Peygamberimiz kameri aylardan Rebiülevvel ayının on birinci gününü on ikinci gününe

Her yıl olduğu gibi bu yıl da çeşitli etkinlikler ve programlar düzenlenmektedir.

Diyanet işleri başkanlığı bu yıl Mevlid-i Nebi kutlamalarının ana temasının "Peygamberimiz ve Aile" olarak belirlemiştir.

Her zaman olduğu gibi bugün de aile önemi çok büyüktür. Özellikle günümüzde aile bağlarının zayıfladığı günümüzde Peygamberimizi örnek alarak aile yapımızı kuvvetlendirmeli ve bu konuda mücadele vermeliyiz.

Toplumun güçlü ve kuvvetli olması için ailenin güçlü ve kuvvetli olması lazım. Güçlü ve sağlam ailelerden güçlü ve sağlam fertler yetişir. Sağlam karakterli fertlerden oluşan toplumları kimse dize getiremez.

Bunun için İslami aile yapımızı bozucu her türlü hareketlerden uzak durmalıyız dinimizin tavsiyelerine uygun bir şekilde hareket etmeliyiz.

Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.) müslümanlar için tek örnektir.

Bu konuda Yüce Allah şöyle buyrur:

"And olsun ki, Allah'ın elçisi (Hz. Muhammed), sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir. (Ahzab Suresi, 21. Ayet).

Peygamberimizin doğumu olan "Mevlid-i Nebi" sebebiyle aşağıda Peygamberimizin örnekliliği ile ilgili bazı hususları sizlere sumak istiyorum:

Sevgili Peygamberimiz, çocukluğundan itibaren en üstün ahlaki duygulara sahipti. Gerek çocukluk gerekse gençlik yılları, akranlarından çok farklı geçti. Kötülüklerin her çeşidinin son derece yaygın olduğu bir toplumda, Cenab-ı Hak, son peygamber olarak görevlendireceği Hz. Muhammed’i çocukluğundan itibaren cahiliyenin bütün kötülüklerinden korumuştu. Bu üstün ahlak sahibi insan kavminin takdirini kazanmış, kendisine “el-Emin /güvenilir kişi” lakabı verilmişti. Herkes ona güvenir, doğruluğunu kabul eder, malını ona teslim ederdi.

Peygamberimiz gençliğinde iyi ve güzel olan şeyleri destekleyen erdemliler topluluğuna (Hılfu'u-Fudul) katılmıştır.

Hz. Muhammet peygamber olmadan önce kabenin onarımı esnasında hacer’ül esved'i yerleştirirken kabe hakemliğinde bulunmuş; kabileleri savaş eşiğine getiren sorunu adaleti ve zekiliği ile çözüme kavuşturmuştur.

Hz. Muhammet peygamberliğini açıkladığı ilk davetinde akrabalarını toplayarak onlara önemli bir haber vereceğini söylemiş. Onlara şöyle seslendi. Şu tepenin arkasında bir ordu Mekke'ye saldırmak üzere hazır bekliyor desem ne dersiniz? Akrabaları peygambere sen hiç bir zaman yalan konuşmadın ki, elbette doğru dersin dediler. Peygamberimiz dürüstlüğü yüzünden herkesin güvenini kazanmıştı.

Kureyşliler Peygamberimize Ebu Talip aracılığı ile Peygamberlik davasından vazgeçme karşılığında,mal, mülk, makam, mevki ne isterse verebileceklerini söylediler.Peygamberimiz Hz. Muhammed müşriklere şu cevabı vermiştir:

-Bir elime ayı, bir elime güneşi verseler ben Allah’ın dinini yaymaktan asla vazgeçmem.

Peygamberimizi öldürmek üzere kapısına gelen müşrikleri gören Hz. Muhammed , önce kendisini öldürmek isteyenlere ait olan kıymetli eşyaları dert edinmiş, Hz. Aliyi uyandırarak kendisine bırakılan o emanetleri sahiplerine vermek üzere görevlendirmiştir.

Peygamberimiz, Hz. Ebu Bekir ile birlikte Medine'ye hicret ederken Sevr mağarasına gizlenmişlerdi. Peşlerindeki kişiler mağaranın girişine kadar geldiler. Bu durum Hz. Ebu Bekir'i çok korkuttu. Ancak Peygamberimiz cesur davranıp arkadaşını sakinleştirdi ve "Üzülme! Allah bizimle beraberdir." dedi.

Peygamberimiz hicret ile Medine'ye ilk vardığında herkes onu evine misafir etmek istiyordu. Kimseyi ayırt etmek istemeyen Hz. Muhammed,deveyi serbest bırakın deve kimin arazisi üzerine yatarsa o kişinin evinde misafir olurum.Dedi. Bu davranışıyla peygamberimiz hiç kimseyi kırmadan herkese aynı değeri verdiğini gösterir.

Hz. Muhammed ben bir peygamberim, ben bir liderim diyerek kendisini toplumun üstünde görmemiştir. Medine’de ilk yapılan Mescidi Nebi inşasında herkes gibi çalıştı ve kerpiç taşıdı. İsteseydi peygamberimiz çadırında durur sadece emir verirdi. Ama o her işe kendisi koşardı.

Peygamberimiz savaşlarda bir komutan olarak ve aynı zamanda bir asker olarak yer almış ve birebir çarpışmıştır.Hatta Uhud savaşında yara almış ve dişi kırılmıştır.

Hz. Muhammed Bedir savaşında esir düşen Mekkeli müşriklere iyi davranmıştır. Okumaya çok önem veren peygamberimiz on müslümana okuma yazma öğreten esirlerin serbest bırakılacağını söylemiştir.

Hz. Muhammet mekkenin fethinde hiç bir cana kıyılmamasını hiç bir hayvana, bağ ve bahçeye zarar verilmemesini istedi. Mekke'yi fethedince umum af ilan etmiştir. Halbuki mekkeliler inanan müslümanlara ve peygamberimize akıl almaz işkence ve haksızlıklar yapmışlardı. Evleri yağmalanmış ve Mekke’den çıkmalarına sebep olmuşlardı. Peygamberimiz ise Mekkelileri af ederek ve hoşgörülü davranarak onların hepsinin gruplar halinde İslama girmelerine sebep olmuştur.

Tüm evrene bir rahmet vesilesi olarak gönderilen sevgili peygamberimizin Hz Muhammed (s.a.v.) in şefkati ve merhameti de evrenseldi. Yaratılmışların içinde Allah’ı Teala’nın isimleriyle vasıflandırılmak sadece onun mazhar olduğu bir ayrıcalıktır. Çünkü onun özelliklerinden bahsederken bizlere tövbe suresindeki 128. ayette: “And olsun ki; size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O sizlere karşı çok düşkündür. Bütün müminlere de çok şefkatli ve merhametlidir.” buyurmaktadır.

Bir eş ve babanın ailesine olan ilgisinin en önemli göstergesi, onlarla birlikte vakit geçirmesidir. Hz. Peygamber (s.a.v), buna itina eder, ne ibadeti, ne arkadaşlarıyla geçirdiği vakit ne de dünya meşguliyeti buna

mani olmazdı. O, ailesi ile birlikte olduğunda, onlarla sohbet eder, hal ve hatırlarını sorar, şakalaşır ve eğitmeye çalışırdı.

Bir gün Mahzunoğulları kabilesinden Fatıma adında asil bir kadın hırsızlık yapmıştı. O kadının cezalandırmaması için ashabdan Hz. Üsame b. Zeyd'i Peygamberimize gönderdiler. Bu duruma çok kızan ve üzülen Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah'ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyor. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah'a yemin ederim ki Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.”

Herkese karşı hoşgörüyle davranan peygamberimiz, kötülüğe kötülükle karşılık vermemiştir. Hatta kaba ve görgüsüzce davrananlara karşı bile affedici, bağışlayıcı ve hoşgörülü olmuştur. Çünkü bu davranış biçimi Yüce Allah’ın Müslümanlardan istediği bir tavırdır. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Muhammed’e hitaben; “…Sen af yolunu tut. İyiliği emret ve cahillere aldırış etme.” (Araf suresi, 199. ayet.) buyurmakta ve hoşgörülü olmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.

İnsanlar arasında zengin, yoksul, yaşlı, genç, ırk, cinsiyet, inanç ayrımı yapmamış, herkese sevgiyle yaklaşırdı. Yaşadığı toplumda aşağılanan, ezilen kimselerin haklarını daima savunur ve korur, kölelerin özgürleştirilmesini teşvik eder, esirlere iyi davranır, kadınların ve kız çocuklarının horlanmasına karşı çıkar, böylelikle insan onurunun korunmasını isterdi.. Bir gün Peygamberimiz ve arkadaşları otururken önlerinden bir Yahudi cenazesi geçer. Peygamberimiz ayağa kalkar. Yanında kiler de cenazenin Müslüman olmadığını söylerler. Bunun üzerine Hz. Muhammed "Bu da bir insan değil mi?" diyerek her insanın saygıya değer olduğunu vurgular.

Peygamber Efendimiz hayatı boyunca ve özellikle İslam dinini tebliğ görevi sırasında bir çok sıkıntılarla karşılaşmış ancak sabırlı ve cesaretli oluşuyla Allah'ın kendisine verdiği görevi en iyi şekilde yerine getirmiştir.

Yüce Allah şöyle buyrur: "Ant olsun ki senden evvel de Peygamberler yalanlanmışlardı. Fakat yalanlandıkları ve eziyete uğradıkları şeylere karşı sabretmişlerdir. Nihayet onlara bizim yardımımız gelip yetişti." ( En'am suresi, 34. ayet)

Peygamber (s.a.v) insanların en vefalısı idi. Söz verdiğinde mutlaka sözünde dururdu. Abdullah bin Ebi'l-Hamsa, Peygamber (s.a.v) ile olan ticari bir hatırasını şöyle anlatmaktadır: "Peygamberliğinden önce Resulullah (sav) ile birlikte bir alış verişte bulunmuştuk. Bu alış verişten kendisine biraz vereceğim kalmıştı. Onu, 'Bulunacağın falan yere getireceğim' diye söz vermiştim. Fakat verdiğim bu sözü iki gün unuttum. Üçüncü gün hatırlayıp sabahleyin gittiğim zaman onu yerinde buldum. Bana, 'Delikanlı, sen beni sıkıntıda bıraktın. Ben şuracıkta üç gündür seni bekliyorum' buyurdu."

Peygamberimiz zamanı en iyi bir şekilde değerlendirirdi.Kendi işini kendisi görürdü.

Peygamberimiz buyrur ki:

“İki nimet vardır ki insanlar bu ikisinde çok aldanırlar: Sağlık ve boş vakit.”

“–Beş şey geçmeden beş şeyin kıymetini bil: İhtiyarlamadan önce gençliğinin; hastalanmadan önce sağlığının; fakirlik gelmeden önce zenginliğinin; meşgul olmadan önce boş vaktinin; ölmeden önce yaşamın.”

Bedir savaşında arkadaşlarının görüşleri doğrultusunda ordunun konumunu değiştirmiştir. Bu savaşta sahabeden Hubab (r.a.), savaş öncesi Müslümanların mevzi aldığı yeri beğenmemişti. Daha sonra Peygamberimizin yanına gelerek "Ey Allah'ın resulü! Orduyu buraya Allah'ın emriyle mi getirdin, yoksa bir savaş taktiğiyle mi?" diye sordu. Peygamber Efendimiz "Savaş taktiğiyle." diye cevap verince Hubab "Ey Allah'ın elçisi! Bedir köyünün en sonundaki kuyu etrafında mevzi alalım. Böylece putperestleri susuz bırakmış oluruz." dedi. Peygamberimiz bu teklifi beğendi ve hemen ordunun konumu değiştirildi.

Hz. Ali, Peygamberimizin kızı Fatıma ile evlenmek istiyordu. Durumu Peygamberimize bildirdi. Bunun üzerine Peygamberimiz konuyla ilgili kızı Fatıma'ya ve diğer aile üyelerine danışmış ve yapılan istişare doğrultusunda karar vermiştir.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.) de hem manevi hem de maddi anlamda insanların en temizi idi. “Temizlik imanın yarısıdır.” buyurarak inanan bir insanın, temizliğine dikkat etmesi gerektiğini vurgulardı.

İbadetin şartlarının başında temizliği sayar, “Namazın anahtarı, temizliktir.” buyrurdu. Peygamberimiz yemekten önce ve sonra ellerini

yıkardı.Bu konuda şöyle buyrur: “Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak yemeğin bereketine vesiledir.”

İki şey arasında serbest bırakıldığı zaman Allah’ın hoşnutluğuna uygun olmak şartıyla, daima kolay olanını seçerdi. Günah olan işlerden son derece kaçınırdı.Hiç kötü söz söylemez, kimseye kötülük yapmazdı. Kimsenin gönlünü kırmaz, hiç kimseyi hor görmezdi. 10 yıl hizmetinde bulunan Enes b. Mâlik, onun kendisine karşı “öf” dediğini bile duymadığını söylemiştir.

Hz. Peygamber, en faziletli amelin güzel ahlak olduğunu söylerdi. Ona göre din, güzel ahlaktan ibaretti. Cennete ancak iyi ahlak sahibi olanlar girebilirdi. Onun bazı hadislerinde anlatılan şu tavsiyeler önemlidir: Kötü ahlak, iyileri yer bitirir, ibadet ve taatleri boşa çıkarır. Sahibini cehenneme sevkeder. Nitekim kendisine gündüzleri oruçlu, geceleri de namazlı geçiren; fakat kötü huylu, diliyle komşularına rahat vermeyen bir kadından bahsedilince: “Onda hayır yoktur ve o cehennemliklerdendir.” buyurmuştur.

Yetimlere, acizlere, öksüz ve kimsesizlere çok şefkat gösterirdi. Çocukları çok sever, yolda karşılaştığı çocuklara selam verir, onları okşardı. Son derece merhametliydi. Hem insanlara hem de hayvanlara karşı merhametli davranırdı.

Güler yüzlü, tatlı sözlü ve ince ruhluydu. Hastaları ziyaret eder, cenaze törenlerine katılırdı. Yapılan davetleri reddetmezdi. Üstün hayâ sahibiydi. Hayânın imandan olduğunu söylerdi.

Peygamberimiz müslümanların hep birlik içinde olmalarını isterdi.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.v.a)'in şu sözüyle yazıyı sonlandırmak istiyorum:

“Müminler, bir binanın yapı taşları gibidir. Onlar, birbirlerinin hayata tutunmasını temin ederler.” (Buhârî, Salât, 88; Müslim, Birr ve Sıla, 65.)

Ne mutlu Peygamberimizi örnek alan kimselere...

YORUM EKLE

banner81

banner22

banner21

banner24