Çare öze dönüp milleti dinlemektir

 

Bizim ülkemizde seçim derdi biter ama geçim derdi bitmez. Bir seçimi daha geride bıraktık diyeceğiz ama İstanbul’daki seçim sonuçları hâlâ tam anlamıyla bir netliğe kavuşmadı.  İstanbul seçim sonuçları nasıl olursa olsun şaibeden asla kurtulamayacaktır. Nereden bakarsanız bakın, bu seçim sonuçlarından çıkarılması gereken çok sonuçlar barındıran bir seçim olmuştur. Sadece kaybetme ve kazanma üzerine değerlendirme yapılamayacak derecede sonuçları olabilecek bir seçim yaptı Türkiye.

 

Bir hastalık olsa gerek Türkiye’de herkes sonuçları kendi durduğu yerden değerlendiriyor. Kuşkusuz, Yavuz hırsız ev sahibini bastırır, misali nerdeyse ev sahibi suçlu hırsız masum kabul edilecek bu seçim sonucunda. Fakat bu seçim biraz da; kırmızı ışıktan geçip de ceza almayan sürücünün geçişi neyse, hakemin görmeyip verdiği ofsayt gölü neyse seçimlerde hile yapıp ispatlanamama durumu ile kazanmakta ona benziyor. Seçim sonuçlarına öyle ya da böyle hile karıştırıldı da sonuç böyle oldu kolaycılığına kaçmak bu seçimden çıkarılabilecek derslerden kaçmak olur. Yıllarca kendini bu devletin “tek sahibi” olduğu vehmine kapılanlar kurdukları sistemle sonuçların öyle veya böyle kendi lehlerine dönmesini başarıyorlardı. Bir dönem geldi hizmetin tadını alan halk artık seçimlerde öyle büyük destekler verdiler ki seçim sonuçları üzerinde yapılabilecek manipüleleri bile engelledi. Burada en temel farklılık halkın almış olduğu hizmetten memnuniyet nedeniyle sandık üzerindeki tüm tartışmalar sonlandırıldı.

 

Geldiğimiz noktada hizmet odaklı, vatandaşın memnuniyetini önceleyen anlayış ortadan kalkınca vatandaş tepki olsun diye gücünü çekmiş, belki küçük farklarla kazanabilecek desteği vermiş ama o da kurulan “düzenle” ortadan kaybolmuştur. Özellikle İstanbul üzerinde bir plan ve projenin yürütülmesi sonunda bu işin tüm ülkeye yayılması hedeflendiği izlenimini edindik. İktidarın nimetleriyle yaşamayı kendilerine hayat tarzı edinen bir kesimin yıllarca iktidardan uzak tutulmasının verdiği yoksunluk duygusu ile hiç çalışmadığı kadar çalışıp seçime asılan bir ittifakın kazanmasını insani olarak çok görmemek gerekir diye düşünülebilir. İnşallah bu kadar masum bir düşüncedir. Bu işin bir siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel boyutunun olduğunu unutmamak gerekir. Sonuçları bir de buradan okumak gerekir. Dışarıdan bazı mahfillerle dirsek temasına girip aba altından sopa gösterilmesi aslında planın masumiyeti hakkında şüpheler doğurmuyor değil.

 

Tüm bu olumsuzluklar seçimlerin muhasebesini, kaybettirmenin acı gerçeklerini örtmemelidir. İktidar ve besledikleri en başta biz buraya nasıl geldik diye kendilerine sormalılar. Ülkesi için, milleti için, inanç ve idealleri için, mazlum milletler için kısacası insanlık için idealleri olan bir anlayışın nasıl olup da paraya, iktidara, makama, dünyalık menfaate yenik düştü? Nasıl oldu da ahiretlerini dünyaya değiştirdiler? Kendini beğenmiş, tepeden bakan, hak etmeden elde ettiği makam ve mevkiinin sarhoşluğunda boğulan, adalet anlayışını sadece kendi lehine işlediğinde önemseyen, lüks ve israfta sınır tanımayan ne kendi kalabilen ne başkası olabilen bir anlayışın geldiği noktadır bu sonuçlar.

 

Gelinen nokta sürpriz olmasa da kötü sonuçlar taraftarlarına acı yaşatır. Tıpkı ölümü bilip de ölüm geldiğinde üzülmek gibi. Muhakkak ki sonuçlar masaya yatırılacaktır. Masaya yatırılırken, nerede oy artmış, nerede oy azalmış, başkanın oyu ile meclisin oyu neden farklı çıkmış? Bunlara da cevap aranmalı. İster yukarıdan aşağıya olsun, ister aşağıdan yukarıya olsun teşkilatlar gözden geçirilmeli gerçek anlamda samimi bir muhasebe edilmelidir. Teşkilatlardan rapor istemek, başkanlardan rapor istemekle sonuç değişmez. En kılcal damara kadar yani mahalle teşkilatlarına kadar samimi sorgulama yapılıp radikal önlemler alınmazsa bu tren de kaçar gelecekte telafi edilemeyecekler daha büyük mağlubiyetler yaşanır. Bu seçimin bir telafisi var ders çıkarıldığında yeni başarılara kapı aralayabilir. Onun için kimi zaman kaybederken kazanmak gerekir. Ders çıkarılırsa kayıplar daha büyük kazançlara inkılap eder.

 

Bu seçim ile halkın istemediği, ben ne dersem o olur anlayışı tükenmiştir. İdealist bir  gençlik yetiştiremeyen, yetişen gençliğin de dilinden anlamayan, topluma umut değil korku veren, kendi çıkarlarını ülkenin ve milletin çıkarlarından üstün tutan, çıkarları uğruna şakşakçılık yapan “sözde münevverleri” dinleyen, kendinden olan ve ülkesi, milleti ve insanlık için idealleri olanları kenarda bırakan yönetim anlayışının kaybetmesinden daha doğal ne olabilir ki? Çare; öze dönmek, milleti dinlemek, milletin dertleriyle dertlenmek, samimice hatalardan ders çıkarmaktır.

 

 

YORUM EKLE

banner81

banner22

banner21

banner24