Bu bir 28 Şubat yazısı değildir

 Bir 28 Şubat yazısı yazmak yerine bir daha 28 Şubat görmemek için yazmak istiyorum.

Ülkemizin ve milletimizin geleceğine kara bulut gibi çöken bir kara lekeden söz ediyorum.

28 Şubat aynı zamanda Of’umuzun düşman işgalinden kurtuluşunun da yıldönümü..

 

Oysa 1997 Şubat’ında gördük ki; düşmanı topraklarımızdan atmışız ama düşman uyumadı, adı bizden olan içimizdeki adamlarıyla neredeyse 100 sene çalıştı ve yeniden geldi.

Topla tüfekle teslim alamadıkları Aziz Milletimizi eğitimi, kültürü, hukuku hatta devleti elde etmek suretiyle teslim almak istediler.

 

Şanlı ordumuzun mensupları ta Amerikalardan “balans ayarı yaptık” diyecek kadar kendini bilmez olmuştu.

 

Oysa bizler her yıl 28 Şubat’ta düşman işgalinden kurtuluşumuzun yıldönümünü törenlerle kutluyorduk. Düşman işgalinden kurtulduk diye halay çekerken, horon oynarken düşman etrafımızı değil içimizi kuşatıyor ve beyinlerimizi esir alıyordu.

Öyle büyük bir tahribatı oldu ki 28 Şubat’ın üzerinden 19 sene geçmesine rağmen üzerimizden tam atabilmiş değiliz.

 

Ekonomik olarak bahsedilen zarar 300 milyar dolar civarında..

Ya sosyal açıdan alıp götürdükleri..

 

Müslümanlar “ben Müslümanım” demeye çekinir hale getirilmişti. Kuran kursları ve medreseler kapatılmıştı. Çok az sayıda imanlı yürek her zorluğa rağmen dininden ve mücadelesinden taviz vermiyordu.

 

İftiharla söylüyorum ki; 28 Şubat’ta zerre taviz vermeyenlerin başında bir Oflu ve içlerinde çok sayıda Oflular vardı. Allah hepsinden razı olsun.

 

Bugün meseleye derinlemesine baktığımızda görüyoruz ki; İslam’ın ve Müslümanların karşısında tüm dünya adeta birleşmiş durumdadır. Yani 19 sene önceki 28 Şubat’tan daha büyük risk taşıyoruz. Risk taşıyoruz ama Yeni Türkiye’nin kadroları da işin bir o kadar farkında…

 

Haçlılar, konu İslam ile mücadele olduğunda bütün iç meselelerini bir yana bırakıyor ve bir araya geliyorlar. Kendi içlerinde birlik olmaları bizi yok etmelerine yetmez elbette… O yüzden Müslümanların içinden satılık ruhları tespit ediyor ve kendilerine hizmet ettiriyorlar.

İşte 40 yıldır İslam’a hizmet ediyor görüntüsüyle vatanımızı, devletimizi ve inancımızı haçlılara pazarlayan hainler hepimizin malumudur.

 

Samimiyetle İslam ve din için çalışanları tenzih ederek soruyorum; bu yapının Amerika’dan balans yapanlarla, tencere-tavacılarla, hendek kazanlarla ne farkı var?

Hepsinin ortak amacı bu milletin değerlerini yok etmek değil mi?

Tekrar vurgulamak istiyorum; mesele İslam’a düşmanlık etmek veya İslam’ı yok etmeye çalışmak olunca bütün dış güçler ve içimizdeki işbirlikçileri “haçlı birliği” kuruyor ve bir araya geliyorlar.

 

Peki Müslümanlar olarak bizler ne yapıyoruz? Veya ne yapmalıyız? Neler yaparsak bu tehlikelerden korunmuş oluruz?

Çok açık ve net söylüyorum…

Tek çare İslam’a sıkı sıkı sarılmak ve İslam’ı yaşamaktır. Bunun yanında toplumsal bazda şuurlu, imanlı ve dindar bir nesil yetiştirmek gerekir.

Aynı zamanda ülke olarak da darbe kültüründen ve darbe izlerinden tam manasıyla kurtulmak için mutlaka “yeni bir anayasa” yapmak mecburiyetindeyiz.

Türkiye tarihinden gelen misyonuyla İslam toplumlarının doğal öncüsü ve lideridir. Tarihinden gelen sorumluluk gereği önce kendi içimizde “Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi” ile bakış açımızı değiştirmeli ve sonrasında İslam toplumlarının öncülüğü vizyonuna sahip çıkmalıyız.

 

Kendisini yenileyen “Yeni Türkiye” adaletsizlikler, acı, kan ve gözyaşı içerisinde inim inim inleyen bugünkü dünyanın yeniden huzura kavuşması için en büyük fırsattır.

Böylece düşmanları hakiki manada topraklarımızdan söküp atamanın yanında yeni 28 Şubat’lar yaşanmaması için de köklü ve sağlam bir yapı oluşturulmuş olur.

 

Selam ve Saygılarımla..

 

Sadullah Kabahasanoğlu

28 Şubat 2016

YORUM EKLE

banner81

banner22

banner21

banner24