Konuyu detaylandırmadan önce yaşanmış bir olayla yazıma başlamak isterim. Olay İstanbul’da geçmekte. Haber kanalının muhabir ve kameramanı İstanbul sokaklarında gezerken sokak kenarında bir genç dikkatlerini çeker. Genç bir müddet yürüdükten sonra düşüp bayılmakta ayıldıktan sonra bir müddet yürüdükten sonra yine düşüp bayılmaktadır.
Muhabir arkadaş bu yürürken bayılan gence yaklaştığında uyuşturucu aldığını görmüştür. Yardım teklif ettiğinde de bu bayılan genç çok manidar bir söz eder;” Beni kaderimle baş başa bırakın!” Sonucunda muhabir ve kameraman olay yerinden ayrılıp giderler.
Konumuz kader ve kaza konusuyla ilgilidir. Bu kardeşimiz yanlış bir kader anlayışına sahip olduğunu görmekteyiz. Şimdi kaderle ilgili detayları vermeye çalışalım;
Kader ve kaza konusu imanı meselelerdendir. Konu Kuranda ve hadislerde yerini almıştır. Kurana baktığımız zaman Rabbimiz onlarca ayetten birinde şöyle buyurmaktadır; “Biz her şeyi bir ölçüye göre yani kadere göre tayin etmişiz.” Hadislerde ise Peygamberimiz konu hakkında şöyle buyurmuştur; “ Cebrail (A.S.) Peygamberimize iman esaslarını sorduğunda Peygamberimiz verdikleri cevapta iman esaslarından birinin de kader ve kaza olduğunu “bildirmişlerdir. Konu ile ilgili Kuranda ve hadislerde başkaca onlarca ayet ve hadis bulunmaktadır.
Kader; Rabbimizin gelecek zaman diliminde olacak olan her şeyi önceden tayin etmesine verilen addır. Kaza ,ise Rabbimizin ileride olacak olan şeylerin tayin vakitlerinde yaratılıp dünya hayatında gerçekleşmesine verilen addır.
Bir örnekle konuyu örneklendirebiliriz. Rabbimiz gelecek bir zaman diliminde bir kulunun doğmasını murat eder. Ve bunu tayin ve takdir eder. Buna kader denilir. İş bu önceden yaratılması murat edilmiş olan kulun doğumu da vakti saati geldiğinde gerçekleşir. İşte buna da kaza denilir.
Kader ve kaza konusu irade sıfatıyla ilgilidir. Rabbimiz biz kullarına cüzi irade denilen bir irade vermiştir. Biz kullar Rabbimiz tarafından bizlere verilmiş olan bu iradeyle yani akılla iyiyi kötüden ayırt etmemiz söz konusudur. Bizler kendi tercihimizle Rabbimiz tarafından bizlere verilen akılla tercihlerimizi yaparız. Bizler iyiyi istediğimizde Rabbimiz iyiyi yani hayrı yaratır. Yok bizler kötüyü yani şerri murat ettiğimizde de Rabbimiz şeri yaratır. Rabbimiz tercihleri biz kullarına bırakmıştır. İşte bu noktada isyana dalmış kardeşlerimizin suçu kendilerinde değil de Rabbimizde araması yukarıda yazmaya çalıştığımız bilgiler doğrultusunda mantıklı olmamaktadır. Kişi kendisini bırakıp RABBİMİZİ SUÇLAMASI Kuran ve sünnetle uyuşmamaktadır. Burada tek suçlu kişinin kendisidir.
Yukarıdan beri vermeye çalıştığımız bilgiler ışığında şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki suç işlenmesi yada Rabbimizin sevdiği bir amel işlenmesinin sonucun da tek mesul kişinin kendi tercihinin bir sonucu olarak tercihinin getirisi olarak cennet yada cehennem. Kişi bu noktada kaderim de bu var beni bırakın suçu Rabbimize atmak ki bu kesinlikle kader ve kaza inancıyla bağdaşmamaktadır. Rabbimiz bizleri tercihlerimizde cebri yani zorlamamaktadır ki suçu Rabbimize atalım?! Tercihlerimiz neyse Rabbimizde o tercihler doğrultusun da kişiye ceza veya mükafat verecektir.
Hz. Aile konuyu ne de güzel özetlemişlerdir. Peygamberimizden şöyle haber vermektedir; “ Kaderine razı olan kişiler kurtuluşa ermişlerdir.”
Doğru bir kader ve kaza anlayışıyla Rabbimin rızasına uygun güzel işler yapmayı yani iman, ibadet ve millete iyilikte bulunmak gibi ve bu güzelliklerin bir sonucu olarak dünya ve ahret mutluluğuna ermek dileğiyle…