Biraz hassasiyet ve samimiyet lütfen !

 

Daha önce, seçim son yüzde mi kazanılır, diye yazmıştık. Evet, son günlerde yaşadıklarımız bu tespitin ne kadar da doğrulandığını gösteriyor bize. Huylu kuyundan, tüylü tüyünden vazgeçmez, huy teneşirde çıkar diyor atalarımız. Türkiye Cumhuriyeti’nde milletin zihninde geçmişten gelen uygulamalara bakılarak gerek ezanın Türkçe okutulması gerek medreselerin kapatılması gerek din adamlarına karşı zulüm ve dinin dönüştürülmesindeki tutum ve davranışları nedeniyle o dönemin iktidar partisine bakışlar olumsuzdur. Geçmişten gelen bu yaşanmışlıklar Türkiye’deki muhafazakâr kesimde “din ve dindarlarla sorunu olan parti” algısı yerleşmiş.
 

Türkiye Cumhuriyeti bulunduğu coğrafya bakımından önemli bir devlettir. Güçlü iktidar çok önemlidir. İktidarın gücü ise halktan aldığı destekle orantılıdır. Halkın desteğini alan lider ve partinin ülkeyi yönetmesi daha kolay ve meşru olur. İktidar bu desteği sağlamak için elinden geleni yaparak istikrarı sağlayarak iktidarını korumuş oluyor. Bir ülke için en az iktidar kadar muhalefet de önemlidir. Şayet iktidar yanlış yaparsa muhalefet yanlışları üzerinden siyaset yaparak yanlışları engellemenin yoluna gider. Bu da iktidarın düzelmesine katkı sağlar. İktidar muhalefetin varlığını bilerek yanlış yapmamaya, yanlışları minimize etmeye çalışır. Şayet muhalefetin derdi iktidarın yaptıklarını denetlemek, halkın sözcülüğünü yapmak değil de kendi içinde varlığını korumaksa o ülkede iktidarın çok da çalışmasına, halkın dertleriyle gerçek anlamda ilgilenmesine gerek yoktur. Zaten muhalefet yardım ediyor, kendisinin çalışmasına gerek yoktur. Muhalefetin kendine muhalefet ettiği, iktidarların yanlışlarını gündeme getirmediği yerde iktidar atakta muhalefet savunmada kalır.

 

Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’nin en büyük sorununun ülkede muhalefetin muhalefet yapmamasının tespitinin oranı azımsanmayacak kadar yüksektir. Muhalefet, sanki iktidarın tüm yanlışlarına rağmen iktidarın varlığının devamı için kendini mevzilendirmiş Türkiye’de. Muhalefet kendi içerisinde durumunu korumak için örgüt içi kavgalarla iktidarın ekmeğine yağ sürerek bir nevi iktidarın örtülü yardımcısı oluyor.

 

Türkiye tarihi kökenleri itibariyle Müslüman bir ülkedir. Türkiye’nin her ne kadar son yılardaki sosyal ve kültürel yaşamdaki yozlaşması, git gide dinden uzaklaşarak seküler bir hayatı   olsa da İslami hassasiyetler milletin genlerinde hâlâ diridir. Bunu değiştirmek isteyenlere, buna hakaret edenlere karşı halkın tepkisi her zaman olmuştur. İnşallah bu ruh kaybolmaz, bu ruh güçlenerek hayata sirayet eder. Çünkü Türk milletinin varlığının en temel değeri İslamiyet’tir. İslam’ı Türk’ten koparırsanız ne Türklük kalır ne de İslam’ın sancaktarı Müslüman Türk kalır.

 

Türkiye, İslami yaşamda büyük kayıplar yaşamışsa da İslam’ın sembollerine büyük hürmet gösteriyor. Ezana karşı, namaza karşı, dini yaşama karşı zorlayıcı ve tezyif edici hamleler milletin vicdanında mahkûm olmaya müstahaktır. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle İstanbul İstiklal Caddesinde görünüşte masum bir gece yürüyüşü düzenlenmiş. Bu yürüyüşte ezan okunurken ıslıklama ve yuhalama yaşandığı haberi bir anda sosyal medya aracılığıyla tüm Türkiye yayıldı. Gerçektir ya da değildir. Bunlar milletin vicdanını yaralayan şeylerdir. Tüm ülke olarak bu tür yaklaşımların karşısında durmak milli ve dini bir görevimiz olmalıdır. Muhalefet şayet samimi ise bu tür yanlışları yapan marjinal kesimlerin uçuk, ayrıştırıcı, yaralayıcı eylemlerine anında tepki koyup içlerinden bunları ayrıştırmalıdır. Yoksa iktidara gün doğmuş, ekmeğine yağ sürülmüş olur. Bu da iktidarın çok da çaba sarf etmeden muhalefetin hatalarından her zaman faydalanarak bir seçimi daha kazanmasının yolunu açması demektir. Mesele milletin manevi değerlerine saldırının karşısında durmak olmalı, bu tür menfur olayı fırsat bilerek seçim malzemesine dönüştürmemektir. Manevi dinamikler üzerinde siyaset yapmak ülkeye büyük zarar verir. Bu kolaycılık ve aynı zamanda tehlikeli bir durumdur.

 

YORUM EKLE

banner81

banner22

banner21

banner24